Yıldızlar ve Kayıp Rüya Bahçesi
Ela ve Arda, annelerinin anlattığı masallardan ilham alarak rüyalarında "Rüya Bahçesi"ni bulmak için yola çıkarlar. Yedi kapıdan geçerek cesaret, sabır, sevgi, bilgelik, umut, hayal gücü ve kalbin saflığını kanıtlamaları gerekir. Her kapıda bir sınavı başarıyla tamamlayan kardeşler, sonunda kayıp rüyaların saklandığı Rüya Bahçesi’ne ulaşırlar. Burada rüyaların sadece kendilerine değil, ihtiyacı olan herkese ait olduğunu öğrenirler. Sabah uyandıklarında, yaşadıkları maceranın kalplerinde bir hatıra olarak kaldığını hissederler.
Yıldızlar ve Kayıp Rüya Bahçesi
Bir zamanlar, gökyüzüne yakın bir tepede küçük bir evde yaşayan Nurcan adında bir anne ve onun iki çocuğu varmış: Ela ve Arda. Nurcan, çocuklarına her gece masallar anlatırmış. Bu masallar, sıradan masallar değilmiş; her biri, gökyüzündeki yıldızların sırlarını taşıyormuş. Nurcan, yıldızların aslında kayıp rüyalar olduğunu söylermiş. Herkes bir rüya gördüğünde, o rüya gökyüzüne yükselir ve orada bir yıldıza dönüşürmüş. Ancak, bazı rüyalar kaybolurmuş ve onları bulmak için cesur bir kalp gerekiyormuş.
Bir gece, Ela ve Arda, annelerine soru yağmuruna tutmuşlar:
“Anne, eğer rüyalar yıldızlara dönüşüyorsa, kayıp rüyalar nereye gidiyor?”
Nurcan, çocuklarının meraklı bakışlarına gülümseyerek cevap vermiş:
“Kayıp rüyalar, ‘Rüya Bahçesi’ adlı bir yere gidiyor. Ama bu bahçe, çok uzaklarda, bulutların ötesinde bir yerde saklı. Oraya gitmek isteyenler, önce yedi kapıyı geçmeli. Her kapıda bir sınav var. Bu sınavları geçenler, kayıp rüyaları bulabilir.”
Ela ve Arda, bu sözlerle büyülenmişler. “Peki anne, biz Rüya Bahçesi’ne gidebilir miyiz?” diye sormuşlar.
Nurcan, onlara derin bir bakış atmış: “Eğer yürekleriniz cesur ve niyetiniz safsa, neden olmasın? Ama unutmayın, bu yolculuk kolay olmayacak.”
O gece, Ela ve Arda uykuya daldıklarında, rüyalarında kendilerini bulutların üzerinde bulmuşlar. Karşılarında, parlak bir kapı duruyormuş. Kapının üzerinde, “Rüya Bahçesi’ne Hoş Geldiniz” yazıyormuş. Kapıyı açtıklarında, içeriden yumuşak bir ışık süzülmüş. İçeri girdiklerinde, karşılarında uzun boylu, gümüş saçlı bir kadın belirmiş. Kadın, onlara gülümseyerek:
“Ben Rüya Bekçisiyim. Rüya Bahçesi’ne gitmek istiyorsanız, yedi kapıyı geçmelisiniz. Her kapıda bir sınav var. Bu sınavları geçerseniz, kayıp rüyaları bulabilirsiniz.”
Ela ve Arda, cesaretlerini toplayarak ilk kapıya doğru yürümüşler. İlk kapı, “Cesaret Kapısı”ymış. Kapının önünde, kocaman bir aslan duruyormuş. Aslan, kükreyerek:
“Bu kapıdan geçmek için, cesaretinizi göstermelisiniz!” demiş.
Arda, biraz korksa da Ela’nın elini sıkıca tutmuş. İkisi birlikte aslana doğru adım atmışlar. Aslan, onların cesaretini görünce yumuşamış ve kapıyı açmış.
İkinci kapı, “Sabır Kapısı”ymış. Burada, sonsuz bir labirent varmış. Labirentin içinde, her adımda bir engel çıkıyormuş. Ela ve Arda, bir süre sonra yorulmuşlar ama annelerinin sözlerini hatırlamışlar: “Sabır, her kapıyı açan anahtardır.” Sonunda, labirentin çıkışını bulmuşlar.
Üçüncü kapı, “Sevgi Kapısı”ymış. Bu kapının önünde, ağlayan küçük bir çocuk duruyormuş. Çocuk, kaybolduğunu söylemiş. Ela ve Arda, onu teselli etmiş ve ailesini bulmasına yardım etmiş. Çocuk, onlara teşekkür ederek kapıyı açmış.
Dördüncü kapı, “Bilgelik Kapısı”ymış. Burada, üzerinde karmaşık semboller olan bir tablet duruyormuş. Tablet, bir bilmece soruyormuş:
“Geceleri parlar, gündüzleri kaybolur. Ben neyim?”
Ela ve Arda, biraz düşünmüşler ve cevabın “yıldız” olduğunu bulmuşlar. Tablet, cevabı doğru bulunca kapıyı açmış.
Beşinci kapı, “Umut Kapısı”ymış. Burada, karanlık bir orman varmış. Ormanda, hiçbir ışık yokmuş. Ela ve Arda, annelerinin onlara verdiği küçük bir feneri yakmışlar. Bu fener, umutlarını simgeliyormuş. Fenerin ışığıyla ormandan çıkmışlar.
Altıncı kapı, “Hayal Kapısı”ymış. Burada, her şey sürekli değişiyormuş. Bir an gökyüzü, bir an deniz, bir an da çiçek tarlaları görünüyormuş. Ela ve Arda, bu karmaşada kaybolmamak için birbirlerine sıkıca sarılmışlar. Sonunda, hayallerinin onları yönlendirmesine izin vermişler ve kapıyı geçmişler.
Yedinci ve son kapı, “Kalp Kapısı”ymış. Bu kapının önünde, büyük bir ayna duruyormuş. Ayna, onlara şöyle seslenmiş:
“Bu kapıdan geçmek için, kalbinizin ne kadar saf olduğunu göstermelisiniz.”
Ela ve Arda, aynaya bakmışlar ve annelerinin onlara öğrettiği sevgi, sabır, cesaret ve umutla dolu olduklarını görmüşler. Ayna, onların kalplerindeki bu güzelliği fark edince kapıyı açmış.
Kapıyı geçtiklerinde, kendilerini muhteşem bir bahçede bulmuşlar. Burası, Rüya Bahçesi’ymiş. Her yerde rengârenk çiçekler, uçuşan kelebekler ve parlayan yıldızlar varmış. Bahçenin ortasında, dev bir ağaç duruyormuş. Ağacın dallarında, kayıp rüyalar asılıymış. Her rüya, bir yıldız gibi parlıyormuş.
Ela ve Arda, ağacın yanına gitmişler. Orada, Rüya Bekçisi onları bekliyormuş:
“Tebrikler, yedi kapıyı da geçtiniz. Şimdi, kayıp rüyaları buldunuz. Ama unutmayın, bu rüyalar sadece sizin değil. Onları, ihtiyacı olan herkese dağıtmalısınız.”
Ela ve Arda, ağaçtan birer rüya almışlar. Ela’nın rüyası, bir çocuğun kaybettiği cesareti geri getiriyormuş. Arda’nın rüyası ise, bir annenin kaybettiği umudu yeniden canlandırıyormuş. İkisi de bu rüyaları, ihtiyacı olanlara vermişler.
Sonunda, Rüya Bekçisi onlara teşekkür etmiş:
“Artık evinize dönebilirsiniz. Ama unutmayın, Rüya Bahçesi her zaman sizinle. Yeter ki kalbinizde sevgi ve umut olsun.”
Ela ve Arda, gözlerini açtıklarında kendi yataklarında bulmuşlar kendilerini. Anneleri Nurcan, onları gülümseyerek karşılamış:
“Gördünüz mü? Rüyalarınız sizi ne kadar güzel yerlere götürdü.”
Ela ve Arda, annelerine sarılmışlar:
“Anne, senin sayende her şey mümkün. Sen bizim en büyük yıldızımızsın.”
Nurcan, çocuklarını öpmüş:
“Benim yıldızlarım sizsiniz. Şimdi uyuyun, yarın yeni maceralar bizi bekliyor.”
Ve böylece, Ela ve Arda, annelerinin anlattığı masallarla dolu bir gecede, huzurla uykuya dalmışlar. Rüya Bahçesi, her zaman kalplerinde yaşamaya devam etmiş.
Evet çocuklar, masalımız burada bitiyor. Siz de Uzun Hikayeler kategorisinde bir masal yazıp bize gönderebilirsiniz. Göndereceğiniz masallar sayesinde binlerce çocuk masal okuyarak uykuya dalacak.