Mert ve Ece’nin Okul Macerası
Mert ve Ece, okuldaki sanat ve fen etkinliklerine katılarak yeni bilgiler öğrenir. Mert, fasulye deneyinde merakla çalışırken Ece, doğa manzarası çizimiyle alkış alır. Kardeşler, arkadaşlarıyla eğlenceli bir gün geçirir ve eve döndüklerinde mutlulukla öğrendiklerini paylaşır. Geleceğe dair umut dolu hayalleriyle güne veda ederler.
Mert ve Ece’nin Okul Macerası
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzak bir kasabada Mert ve Ece adında iki kardeş yaşarmış. Mert 10 yaşında, Ece ise 8 yaşındaymış. İkisi de aynı okula gider, okul yolculuklarını birlikte yaparmış. Mert, kardeşine ağabeylik yapmayı çok severmiş, Ece de abisine hayranmış.
Bir sabah, güneş ışıkları pencerenin ardından odaya süzülürken, uykulu gözlerle Mert‘i dürttü.
“Abi, hadi kalk! Bugün okulda sanat etkinliği var,” dedi Ece heyecanla.
Mert esneyerek yatağından kalktı ve,
“Tamam, tamam, hazırlanıyorum. Ama kahvaltı için beni bekle,” dedi.
Kardeşler, mutfakta annelerinin hazırladığı mis gibi kokan kahvaltının başına oturdular. Masada taze pişmiş yumurta, peynir, bal ve sıcak ekmek vardı. Annesi,
“Bugün yeni bir şey öğrenmeye hazır mısınız?” diye sordu.
Ece,
“Elbette anne! Resim dersinde bir yarışma yapılacakmış,” dedi.
Mert de,
“Ben de fen laboratuvarında deney yapmayı sabırsızlıkla bekliyorum,” diye ekledi.
Kahvaltıdan sonra çantalarını sırtlarına takıp yola koyuldular. Okul yolları yeşilliklerle doluydu ve sabah serinliği hâlâ hissediliyordu. Yolda, komşu çocukları Ali ve Zeynep ile karşılaştılar. Hep birlikte yürüyerek okula vardılar.
Okulun büyük bahçesi her zamanki gibi çocukların neşeli sesleriyle doluydu. İlk ders matematikti. Mert, öğretmeni Ayşe Hanım ile birlikte çarpanlar ve katlar konusunda öğrendiklerini tekrar etti. Bu sırada Ece, sınıfında geometrik şekillerin adlarını öğreniyordu. Ece, tahtaya kalkıp düzgün bir üçgen çizince öğretmeni çok memnun oldu ve ona bir yıldız verdi.
Matematik dersinden sonra sıra fen bilgisi dersine geldi. Mert‘in sınıfı, laboratuvarda bir bitki büyütme deneyi yapacaktı. Öğretmenleri,
“Herkes bir fasulye tohumu alacak ve onu pamuk içinde büyütecek,” dedi.
Mert, dikkatlice tohumunu pamuğa yerleştirip üzerine birkaç damla su damlattı. Arkadaşlarıyla birlikte,
“Acaba ne zaman filizlenecek?” diye merakla konuşuyorlardı.
Ece‘nin sınıfı ise o sırada resim atölyesindeydi. Öğretmenleri, onlardan bir doğa manzarası çizmelerini istedi. Ece, renkli boyalarını dikkatlice kullanarak bir nehir kenarında çiçeklerle dolu bir manzara çizdi. Yanına bir de gökkuşağı ekledi. Öğretmeni, Ece‘nin çalışmasını çok beğendi ve sınıfın önünde ona alkışlatmayı teklif etti. Ece çok mutlu oldu ve utangaç bir şekilde gülümsedi.
Öğle yemeği vakti geldiğinde, kardeşler bahçede bir ağacın gölgesine oturdular. Mert, çantasından annesinin yaptığı peynirli sandviçi çıkarırken, Ece de meyve suyunu paylaştı. Arkadaşları da onlara katıldı ve hep birlikte neşeyle sohbet ettiler. Ali,
“Bu hafta sonu ne yapmayı planlıyorsunuz?” diye sordu.
Mert,
“Belki bisiklet süreriz. Sen de gelir misin?” dedi.
Ali heyecanla kabul etti.
Öğleden sonra derslerinde sıra sosyal bilgiler ve müzik etkinliklerindeydi. Sosyal bilgiler dersinde öğretmen, kasabanın tarihini anlattı. Öğrenciler, kasabanın eski bir köyden nasıl büyüyüp geliştiğini öğrenince çok şaşırdılar. Ece,
“Biz de bir gün kasabanın tarihini değiştirecek bir şey yapabilir miyiz?” diye sordu.
Öğretmen gülümseyerek,
“Elbette, her biriniz geleceğin kahramanlarısınız,” dedi.
Müzik dersinde ise öğretmen gitar çalmayı öğretiyordu. Mert, gitarın tellerine dikkatlice basarken, Ece de ritim tutarak abisine eşlik etti. Dersten sonra öğretmenleri,
“Birlikte çok iyi bir uyum yakalamışsınız. Belki bir gün okulun müzik grubunda çalarsınız,” dedi.
Günün sonunda okul çıkışı yaklaşmıştı. Kardeşler, bahçede yapılan sanat etkinliğini görmek için bir süre daha kaldılar. Çocuklar çamurdan heykeller yapıyor, kâğıttan uçaklar tasarlıyordu. Ece, kendine rengârenk bir uçak yaptı ve onu gökyüzüne fırlattı. Uçak uzun bir süre havada süzüldü ve Mert onu yakalayarak kardeşine geri verdi. İkisi de kahkahalarla güldü.
Eve dönerken, yolda öğrendiklerini birbirlerine anlattılar. Mert, fasulye tohumunun filizlenmesi için ne kadar süre gerektiğini anlatırken, Ece de resmine gökkuşağını neden eklediğini açıkladı.
Mert,
“Bugün gerçekten çok eğlenceli bir gündü,” dedi.
Ece de,
“Evet, her gün böyle güzel geçse keşke,” diye ekledi.
Eve vardıklarında anneleri onlara sıcacık bir çay hazırlamıştı. Babaları da işten yeni dönmüş ve kardeşleri dinlemek için sabırsızlanıyordu. Mert ve Ece, başlarından geçen her şeyi anlatırken gözleri mutlulukla parlıyordu. Babaları,
“Ne güzel şeyler öğrenmişsiniz. Gurur duyuyorum sizinle,” dedi.
O gece Mert ve Ece yatağa yattıklarında hâlâ okulda geçirdikleri günü konuşuyorlardı.
Ece,
“Abi, yarın da böyle güzel bir gün olacak mı?” diye sordu.
Mert gülümseyerek,
“Eğer istersek her günümüz güzel olabilir,” dedi.
Böylece iki kardeş, hayalleriyle dolu bir uykuya daldı.
Gökyüzünde yıldızlar parlıyor, masal burada sona eriyordu. Ama onların maceraları devam edecekti. Çünkü bilgiye olan merakları hiç bitmeyecekti.
Gökten üç elma düşmüş: biri anlatanın, biri dinleyenin, biri de masalları seven tüm çocukların başına!