Nasreddin Hoca ve İki Cesur Çocuk

Nasreddin Hoca, iki çocuk olan Mert ve Mete’yi yanına alarak göle gider ve onlara hayatla ilgili dersler verir. Gölde, düşüncelerin suya yansıyan ışıklar gibi olduğunu ve kalbin temizliğinin önemini anlatır. Bu sırada, köyde altın anahtarın kaybolduğu haberi gelir ve Hoca çocuklarla birlikte köye döner. Anahtarın en beklenmedik yerde, bir taşın altında olduğunu keşfeder ve sabırla düşünmenin önemini vurgular. Mert ve Mete, Hoca’dan aldıkları dersleri unutmamaya karar verirler.

ve İki Cesur Çocuk

Bir zamanlar, Anadolu’nun bir köyünde Nasreddin Hoca yaşarmış. Hoca, köy halkı tarafından çok sevilen ve bilgece sözleriyle tanınan bir adamdı. Ancak bazen şaka yapmayı da severdi. Hoca’nın şakaları, bazen insanları güldürür, bazen de düşündürürmüş. Bir gün, Hoca bir iş için başka bir köye gitmeye karar vermiş. Yanına iki küçük çocuğu alarak, onlara birkaç önemli ders vermek istemiş.

O gün sabah, Hoca evinin önünde hazırlık yaparken, Mert ve Mete de yanında oynuyormuş. İki kardeş, hep birlikte Nasreddin Hoca’nın etrafında dönüp dururlarmış. Mert, biraz daha sakin ve düşünceli, Mete ise çok enerjik ve meraklı bir çocukmuş. Hoca, çocukların her zaman yanında olmasını istermiş çünkü onları eğitirken, kendi çocukluk yıllarını da hatırlarmış.

“Gelin bakalım,” demiş Nasreddin Hoca, çocuklara. “Bugün hep birlikte bir maceraya ılacağız. Hem eğlenecek hem de önemli bir şeyler öğreneceğiz.”

Mert, biraz endişeli bir şekilde Hoca’ya bakmış: “Hoca, nereye gideceğiz?”

Nasreddin Hoca gülümseyerek, “Bunu sana söylemek için sabırsızlanıyorum, Mert. Ama önce şu göle gidelim, orada sana anlatacağım.”

Mete, heyecanla yere zıplamış: “Hadi Hoca! Hadi gidelim!”

Ve böylece Nasreddin Hoca, Mert ve Mete, göle doğru yola çıkmışlar. Hoca, yol boyunca çocuklara çeşitli hikayeler anlatmış, bazen bir bilmece sormuş, bazen de eski zamanlardan garip bir olaydan bahsetmiş. Mert ve Mete, Hoca’nın söylediklerini dikkatle dinlerken, kısa bir süre sonra göle ulaşmışlar.

Gölde, güneş batmak üzereymiş ve gölün yüzeyinde altın sarısı bir ışık yansıması varmış. Hoca, çocukları göl kenarına oturtmuş ve anlatmaya başlamış:

“Burası çok özel bir yer, Mert ve Mete. İnsanlar burada çoğu zaman huzur bulur, ama buradaki suyun gücü çok büyük. Eğer doğru düşünürsen, göle yansıyan ışık gibi, senin düşüncelerin de dünyaya yansır. Ancak, yanlış kararlar verirsen, suyun derinliklerine çekilirsin.”

Mert, biraz kafası karışmış bir şekilde, “Nasıl yani Hoca? Ne demek istiyorsun?”

Nasreddin Hoca, gözlerini göle dikerek, “Bu su, tıpkı insanın kalbi gibi. Ne kadar temiz ve berrak olursa, insan da o kadar huzurlu olur. Ama suyu kirletirsen, kararmaya başlar. Eğer kafanda sürekli kötü düşünceler taşır ve onları eyleme dökersen, seni de karanlıklar içine çeker.”

Mete, daha meraklı bir şekilde, “Hoca, bu gölün içinde gerçekten bir şeyler var mı?”

Nasrettin Hoca, “Var elbette,” demiş. “Ama, gözle göremezsin. Gölün derinliklerinde ne olduğunu anlamak için kalbinin ne kadar berrak olduğunu bilmen gerekir.”

Mert, daha da ciddi bir şekilde düşünmeye başlamış. “O zaman demek ki, insanın kalbi de her zaman temiz olmalı…”

Nasreddin Hoca, başını sallayarak, “Evet, Mert. Ve bunun için her gün doğru seçimler yapmalısın. Bugün sana gölde gördüğün ışığı gösterdim, ama ileride karanlıklar da olabilir. İşte o zaman doğru kararları vermek, seni karanlıktan korur.”

Mete hemen atlamış: “Hoca, biz de ışığı bulmalıyız! Nasıl yapalım?”

Hoca gülümseyerek, “Siz iki kardeşin birlikte yapacağı işler her zaman daha güzel olur. Şimdi göl kenarına bir taş atın, bakalım ne olacak?”

Mert ve Mete hemen birlikte bir taş almışlar ve göle doğru fırlatmışlar. Taş suya değdiği anda büyük bir dalga oluşturmuş ve gölün yüzeyi birkaç saniye boyunca dalgalanmış. Bu dalgalar, Hoca’nın söylediği gibi ışıkları da sarmış ve etrafı ışıkla kaplamış.

Nasrettin Hoca, “Görüyorsunuz değil mi? Bir taşın suya düşmesi, büyük dalgalar yaratabilir. Ama her dalga aynı zamanda bir dengeyi de gösterir. Eğer suyu kirletmezseniz, her şey olduğu gibi kalır.”

O sırada, bir köyün kıyısında yaşlı bir adam, gözlüğünü düzelterek, “Nasrettin Hoca!” diye bağırmış. Hoca, biraz şaşkın bir şekilde bakmış ve “Ne oldu, nereye gidiyorsun böyle?”

Yaşlı adam, hızla yaklaşıp, “Hoca, bir problem var! Köyde çok önemli bir şey kayboldu, herkes telaş içinde!” demiş.

Hoca, sakin bir şekilde gözlüklerini takıp, “Ne kayboldu?” demiş.

Yaşlı adam, “Köyün en değerli eşyası olan altın anahtar kaybolmuş! Eğer bu anahtar bulunmazsa, köyde büyük bir felaket olacak!”

Mert ve Mete de Hoca’nın yanına gelmişler. Mete, heyecanla, “Hoca, ne yapmalıyız? Altın anahtar kaybolmuşsa, biz de yardımcı olabilir miyiz?”

Nasreddin Hoca, biraz düşünerek, “Tabii ki yardımcı olabilirsiniz. Ama önce doğru bir plan yapmalıyız. Mert, Mete, birlikte düşünelim. Eğer bu anahtarı bulursak, köyün geleceği için çok önemli bir iş yapmış olacağız.”

Mert, kafasında bir şeyler canlanarak, “Belki de kaybolan anahtar, gölün derinliklerindedir, Hoca.”

Nasreddin Hoca, gülümseyerek, “Belki de… Ama bazen kaybolan şeyler, aradığınız yerin tam tersi yerlerde bulunur.”

Hoca, çocuklarla birlikte köye doğru yürümeye başlamış. Köy halkı kaybolan anahtarı her köşede ararken, Hoca ve çocuklar en son köyün meydanına gelmişler. Orada, bir grup çocuk ellerinde fenerlerle arama yapıyormuş.

Nasrettin Hoca, birden durup, “Buldum!” demiş. Ve meydanın tam ortasında, eski bir çöp kutusunun yanındaki taşın altını işaret etmiş.

Mert ve Mete şaşkın bir şekilde, “Ne buldun Hoca?” demişler.

Nasrettin Hoca, taşın altını kaldırarak, içinde parlayan altın anahtarı bulmuş. “İşte bu!” demiş. “Kaybolan şeyin en beklemediğiniz yerde olduğunu hep unutmayın.”

Köy halkı, şaşkın bir şekilde, “Nasrettin Hoca bunu nasıl bildi?” demişler. Hoca, gülerek, “Her şey doğru zamanı bekler, köylüler. Her şeyin bir yeri ve zamanı vardır. Eğer sabırlı olursanız, doğru çözüme ulaşabilirsiniz.”

Mert ve Mete, Hoca’ya hayran kalmışlar. Birlikte öğrenmiş oldukları şeylerin değerini anlamışlar. “Hoca, sen gerçekten çok akıllısın,” demiş Mete.

Nasreddin Hoca, “Ben sadece doğru düşünmeyi seviyorum, çocuklar. Ve siz de öğreniyorsunuz. Unutmayın, her zaman birlikte hareket ettiğinizde, çözümler çok daha kolay olur.”

Ve böylece, Mert ve Mete, Nasreddin Hoca ile birlikte yeni bir ders alarak köylerine dönmüşler. Hoca, onları sevgiyle kucaklayıp, “Hayat bazen neşeyle, bazen de düşünerek çözülebilir,” demiş.

O günden sonra, Mert ve Mete her zaman Nasrettin Hoca’nın sözlerini hatırlayarak, doğru kararlar vermeye çalışmışlar.

Evet çocuklar, masalımız burada bitiyor. Siz de Nasreddin Hoca Masalları kategorisinde bir masal yazıp bize gönderebilirsiniz. Göndereceğiniz masallar sayesinde binlerce çocuk masal okuyarak uykuya dalacak.

Nasreddin Hoca ve Iki Cesur Cocuk 2

Masal Abisi

Masal Abisi Olarak Değerli Okuyucularımıza Özgün ve Kaliteli Masallar Okuyoruz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu